Yatırım

Borsada Hisse Senedi Seçerken Kullanılan Temel Analiz Yöntemleri

Finansal piyasaların karmaşık dünyasında yatırım yapmak, özellikle de hisse senedi piyasasında, büyük bir bilgi ve beceri gerektirir. Karlı bir yatırım stratejisi geliştirmek için, yatırımcıların temel analiz gibi sağlam yöntemleri anlamaları ve uygulamaları elzemdir. Bu yöntem, şirketlerin finansal performansını ve gelecekteki büyüme potansiyelini değerlendirerek, hisse senedi fiyatlarının altında yatan gerçek değeri belirlemeye odaklanır. Spekülatif hareketlerden uzaklaşarak, temel analizin sağlam bir temel oluşturduğu yatırım kararları, uzun vadede daha istikrarlı ve karlı sonuçlar doğurabilir. Örneğin, 2020 yılında yaşanan küresel pandemi sırasında birçok şirketin hisse senedi fiyatı sert düşüşler yaşamışken, sağlam temel analiz yöntemlerini uygulayan yatırımcılar, bazı şirketlerin uzun vadeli potansiyelini görerek bu düşüşleri fırsata dönüştürebilmişlerdir.

Temel analiz, sadece finansal tabloları incelemekten çok daha fazlasını içerir. Şirketin sektördeki konumunu, rekabet ortamını, yönetim kalitesini, ekonomik faktörleri ve hatta politik gelişmeleri değerlendirmeyi gerektirir. Bu kapsamlı değerlendirme, yatırımcıların hisse senedinin gerçek değerini belirlemelerine ve piyasa fiyatındaki dalgalanmalardan etkilenmeden mantıklı kararlar almalarına yardımcı olur. Araştırmalar gösteriyor ki, sadece teknik analiz kullanan yatırımcıların ortalama getirileri, temel analizi de entegre eden yatırımcılara göre daha düşük seviyelerde kalmaktadır. Örneğin, bir araştırmaya göre, son 10 yılda sadece teknik analiz kullanan yatırımcıların ortalama yıllık getirisi %8 iken, temel analizi de kullanan yatırımcıların getirisi %12’yi bulmuştur. Bu fark, temel analizin uzun vadeli yatırımlar için ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir.

Bu rapor, borsada hisse senedi seçerken kullanılan temel analiz yöntemlerini detaylı olarak ele alacaktır. Finansal tabloların analizi (gelir tablosu, bilanço, nakit akışı tablosu), sektör analizi, rekabet analizi, yönetim analizi ve makro ekonomik faktörlerin değerlendirilmesi gibi konulara odaklanarak, yatırımcıların daha bilinçli ve karlı yatırım kararları almalarına yardımcı olacak kapsamlı bir rehber sunmayı amaçlamaktadır. Rapor boyunca, gerçek dünya örnekleri ve pratik uygulamalar kullanılarak, temel analizin prensipleri ve teknikleri açıklanacak ve yatırımcıların bu yöntemleri kendi portföy yönetimlerinde nasıl kullanabilecekleri gösterilecektir. Ayrıca, temel analizin güçlü ve zayıf yönleri tartışılacak ve olası riskler ele alınacaktır.

Temel Analiz Kavramı

Temel analiz, bir şirketin içsel değerini belirlemek için finansal tablolar, ekonomik göstergeler ve sektör trendleri gibi nicel ve nitel faktörleri inceleyen bir yatırım stratejisidir. Bu analiz, hisse senetlerinin piyasa fiyatlarının şirketin gerçek değerini yansıtmadığı durumlarda, alım veya satım kararları almak için kullanılır. Kısacası, temel analiz, şirketin gelecekteki performansını tahmin etmeye ve bu tahmine dayanarak yatırım kararları almaya çalışır. Bu, spekülasyon yerine, şirketin temel performansına odaklanmayı gerektirir.

Temel analizin temel varsayımı, hisse senedi piyasasının uzun vadede, şirketlerin gerçek değerini yansıtacağıdır. Ancak, kısa vadede piyasa fiyatlarının duygu durumları, spekülasyonlar ve diğer dışsal faktörler tarafından etkilenebileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle, temel analizi uygulayan yatırımcılar genellikle uzun vadeli bir yatırım perspektifine sahiptirler. Örneğin, sürekli büyüyen karlı bir şirketin hisse senetleri, kısa vadeli düşüşlere rağmen, uzun vadede değer kazanma potansiyeline sahip olabilir. Bu durum, yatırımcının sabırlı ve uzun vadeli bir bakış açısına sahip olmasını gerektirir.

Temel analizde, şirketin finansal sağlık durumu incelenir. Bu inceleme, gelir tablosu, bilanço ve nakit akışı tablosu gibi finansal tabloları dikkatlice analiz etmeyi gerektirir. Analistler, karlılık oranları (örneğin, net kar marjı, brüt kar marjı), likidite oranları (örneğin, cari oran, hızlı oran) ve borçlanma oranları (örneğin, borç/öz sermaye oranı) gibi çeşitli oranları hesaplayarak şirketin performansını değerlendirirler. Örneğin, yüksek borç/öz sermaye oranı, şirketin yüksek risk taşıdığını gösterebilir. Düşük karlılık oranı ise şirketin verimsiz olduğunu ve gelecekteki büyümesinin sınırlı olabileceğini işaret edebilir.

Bununla birlikte, sadece finansal tablolar yeterli değildir. Nitel faktörler de önemli bir rol oynar. Bunlar arasında şirket yönetimi, rekabet ortamı, sektör trendleri, düzenleyici ortam ve ekonomik koşullar yer alır. Örneğin, güçlü bir yönetim ekibi, şirketin gelecekteki başarısı için önemli bir etken olabilir. Benzer şekilde, rekabetçi bir pazarda güçlü bir marka itibarı, şirketin rekabet avantajını korumasına yardımcı olabilir. 2020’deki COVID-19 pandemisi, birçok sektörü olumsuz etkilerken, bazı şirketlerin başarılı bir şekilde uyum sağladığını ve hatta büyümesini sürdürdüğünü gözlemledik. Bu da temel analizde nitel faktörlerin önemini vurgular.

Sonuç olarak, temel analiz, yatırım kararları almak için sistematik ve disiplinli bir yaklaşım sunar. Ancak, mükemmel bir tahmin aracı olmadığını unutmamak önemlidir. Herhangi bir analiz yöntemi gibi, temel analiz de sınırlamalara sahiptir ve tahminler her zaman doğru olmayabilir. Bu nedenle, temel analizi diğer analiz yöntemleriyle birlikte kullanmak ve yatırım kararlarını çeşitli faktörleri göz önünde bulundurarak vermek önemlidir.

Finansal Tablo Analizi

Finansal tablo analizi, bir şirketin mali sağlığını ve performansını değerlendirmek için kullanılan temel bir yöntemdir. Borsada hisse senedi seçerken yatırımcılar için olmazsa olmaz bir adımdır. Bu analiz, şirketin geçmiş performansını anlamak, gelecekteki performansını tahmin etmek ve yatırım kararları almak için bilanço, gelir tablosu ve nakit akışı tablosu gibi üç temel finansal tabloyu inceleyerek yapılır.

Bilanço, belirli bir tarihte şirketin varlıklarını, yükümlülüklerini ve öz sermayesini gösterir. Varlıklar, şirketin sahip olduğu kaynaklardır (örneğin, nakit, hesaplar alacak, tesisler ve teçhizat). Yükümlülükler, şirketin borçlarıdır (örneğin, bankalar, tedarikçiler). Öz sermaye ise şirketin sahiplerine ait olan kısmıdır. Bilanço analizi ile likidite oranları (örneğin, cari oran, hızlı oran) ve borçlanma oranları (örneğin, borç/öz sermaye oranı, borç/varlık oranı) hesaplanarak şirketin mali yapısı değerlendirilir. Örneğin, yüksek bir borç/öz sermaye oranı, şirketin yüksek risk taşıdığını gösterebilir.

Gelir tablosu, belirli bir dönemdeki şirketin gelirlerini, giderlerini ve karını gösterir. Gelir tablosu analizi ile şirketin karlılığını ve büyüme potansiyelini değerlendirebiliriz. Kar marjı, net kar marjı ve gelir büyüme oranı gibi önemli metrikler, şirketin performansını anlamak için kullanılır. Örneğin, %20’lik bir net kar marjı, %10’luk bir net kar marjına sahip şirkete göre daha yüksek karlılığı gösterir. Ancak, bu oran sektör ortalamalarıyla karşılaştırılmadan yorumlanmamalıdır. Bir şirketin sektör ortalamasının üzerinde bir kar marjına sahip olması daha güçlü bir göstergedir.

Nakit akışı tablosu, belirli bir dönemdeki şirketin nakit giriş ve çıkışlarını gösterir. Bu tablo, şirketin nakit yönetimini ve likiditesini anlamak için önemlidir. İşletmelerden gelen nakit akışı, yatırımlardan gelen nakit akışı ve finanstan gelen nakit akışı olmak üzere üç ana bölümden oluşur. Örneğin, sürekli olarak negatif işletmelerden gelen nakit akışı, şirketin iş modelinde sorunlar olduğunu gösterebilir.

Finansal tablo analizi yaparken, sadece rakamları incelemek yeterli değildir. Rakamlar, şirketin sektörü, ekonomik koşullar ve geçmiş performansı gibi faktörlerle birlikte değerlendirilmelidir. Ayrıca, farklı yılların ve benzer şirketlerin finansal tabloları karşılaştırılarak daha kapsamlı bir analiz yapılabilir. Yatırım kararları alırken, yalnızca finansal tablo analizi yeterli olmayabilir. Pazar araştırması, yönetim kalitesi ve rekabet ortamı gibi diğer faktörler de göz önünde bulundurulmalıdır. Profesyonel bir finansal danışmana danışmak, yatırım kararlarınızı daha bilinçli almanıza yardımcı olabilir.

Değerleme Yöntemleri

Borsada başarılı bir hisse senedi yatırımı için temel analizin önemi büyüktür. Temel analiz, şirketlerin finansal performansını, gelecek beklentilerini ve içsel değerlerini inceleyerek yatırım kararlarını desteklemeyi amaçlar. Bu analiz sürecinin en önemli aşamalarından biri de şirketlerin değerlemesini yapmaktır. Değerleme, bir şirketin gerçek değerini belirlemek için kullanılan çeşitli yöntemleri içerir. Bu yöntemler, yatırımcının şirketin piyasa fiyatıyla karşılaştırıldığında ne kadar ucuz veya pahalı olduğunu anlamasına yardımcı olur. Doğru değerleme yöntemi seçimi, yatırım başarısı için kritik öneme sahiptir.

En yaygın kullanılan değerleme yöntemlerinden biri indirimli nakit akışı (DCF) analizidir. Bu yöntem, şirketin gelecekte üreteceği beklenen nakit akışlarını, bir indirim oranı kullanarak bugünkü değerine indirgeyerek şirketin değerini hesaplar. İndirim oranı, yatırımın riskini yansıtır; riskli yatırımlar için daha yüksek bir indirim oranı kullanılır. Örneğin, yüksek büyüme potansiyeline sahip ancak istikrarsız bir şirket için daha yüksek bir indirim oranı uygulanırken, istikrarlı bir şirket için daha düşük bir oran kullanılır. DCF analizi, şirketin gelecekteki performansına dair tahminlere dayandığı için öznellik içerir ve tahminlerin doğruluğu sonucu doğrudan etkiler. Yanlış tahminler, önemli ölçüde yanlış değerlemelere yol açabilir. Örneğin, %10 büyüme oranı yerine %8 büyüme oranı tahmin edilmesi, şirket değerlemesinde önemli bir fark yaratabilir.

Bir diğer yaygın yöntem ise kazanç katları (P/E oranı) analizidir. Bu yöntem, şirketin piyasa fiyatını hisse başına kazancıyla bölerek elde edilen P/E oranını kullanır. P/E oranı, yatırımcıların bir şirketin hissesi için ne kadar ödemeye hazır olduklarını gösterir. Yüksek P/E oranı, genellikle yüksek büyüme beklentilerini veya düşük risk algısını yansıtırken, düşük P/E oranı ise düşük büyüme beklentilerini veya yüksek risk algısını gösterebilir. Ancak, P/E oranı tek başına yeterli bir değerleme ölçütü değildir. Çünkü farklı sektörlerdeki şirketlerin P/E oranları farklılık gösterir ve sektör ortalamalarıyla karşılaştırılması gerekir. Örneğin, teknoloji sektöründeki şirketlerin P/E oranları genellikle geleneksel sektörlere göre daha yüksektir. Bu nedenle, P/E oranı analizi, diğer değerleme yöntemleriyle birlikte kullanılmalıdır.

Varlık değerlemesi, şirketin varlıklarının piyasa değerini veya likidasyon değerini kullanarak şirketin değerini belirler. Bu yöntem, özellikle varlık yoğun şirketler için uygundur. Ancak, bu yöntemin dezavantajı, şirketin gelecekteki kazanç potansiyelini dikkate almamasıdır. Öz sermaye değerlemesi ise şirketin net varlık değerini kullanarak değerleme yapar. Bu yöntem, şirketin borçlarını dikkate alarak öz sermayenin değerini hesaplar. Son olarak, sektör karşılaştırmaları, benzer şirketlerin piyasa değerlerini veya finansal oranlarını karşılaştırarak değerleme yapmayı sağlar. Bu yöntem, şirketin sektördeki konumunu ve değerini anlamak için kullanılabilir. Ancak, sektör ortalamalarıyla tam olarak uyumlu olmayan şirketler için doğru sonuçlar vermeyebilir.

Sonuç olarak, hisse senedi değerlemesi karmaşık bir süreçtir ve tek bir yöntemin kullanılması yeterli değildir. En doğru sonuç için, farklı değerleme yöntemlerinin bir arada kullanılması ve sonuçların dikkatlice yorumlanması gerekmektedir. Yatırımcılar, şirketin özel durumunu, sektörünü ve gelecek beklentilerini dikkate alarak en uygun değerleme yöntemlerini seçmeli ve kendi risk toleranslarını göz önünde bulundurmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki, her değerleme yöntemi öznellik içerir ve kesin bir değer belirlemek yerine, olası bir değer aralığı sunar.

Sektör Analizi

Borsada başarılı bir hisse senedi yatırımı için sadece tek bir şirketin mali durumunu incelemek yeterli değildir. Sektör analizi, belirli bir şirketin performansını anlamak ve gelecekteki büyüme potansiyelini değerlendirmek için kritik öneme sahiptir. Bir şirket, ne kadar güçlü olursa olsun, bulunduğu sektörün genel trendlerinden bağımsız olarak başarılı olamaz. Bu nedenle, temel analiz sürecinin önemli bir parçası olan sektör analizi, yatırım kararlarını daha bilinçli almamızı sağlar.

Sektör analizi, belirli bir sektördeki şirketlerin performansını, büyüme oranlarını, rekabet ortamını ve gelecekteki beklentilerini kapsamlı bir şekilde inceler. Bu analiz, makroekonomik faktörler, demografik değişimler, teknolojik gelişmeler ve düzenleyici değişiklikler gibi dışsal etkenleri de dikkate alır. Örneğin, artan çevre bilinci, yenilenebilir enerji sektörünün büyümesine yol açarken, geleneksel enerji sektörünü olumsuz etkileyebilir. Bu durum, yatırımcıların sektörler arası dinamikleri anlamak ve yatırımlarını buna göre yönlendirmek zorunda olduklarını gösterir.

Sektör analizi yapılırken kullanılan çeşitli yöntemler vardır. Porter’s Beş Kuvvet Modeli, sektörün rekabet yoğunluğunu ve karlılığını değerlendirmek için yaygın olarak kullanılan bir araçtır. Bu model, mevcut rakipler, potansiyel rakipler, tedarikçiler, müşteriler ve ikame ürünler olmak üzere beş temel gücü analiz eder. Örneğin, düşük geçiş maliyetleri yüksek rekabet yoğunluğuna işaret ederken, güçlü tedarikçi gücü sektör karlılığını düşürebilir.

PESTEL analizi ise, sektörü etkileyebilecek politik, ekonomik, sosyal, teknolojik, çevresel ve yasal faktörleri değerlendirir. Örneğin, yeni bir vergi yasası belirli bir sektörü olumsuz etkileyebilirken, teknolojik bir atılım başka bir sektörün büyümesini hızlandırabilir. Bu analiz, yatırımcıların uzun vadeli sektör trendlerini daha iyi anlamalarına yardımcı olur.

Sektör analizi, finansal oranlar ve sektör karşılaştırmaları kullanarak da desteklenebilir. Örneğin, bir sektörün ortalama kar marjı, büyüme oranı ve borç/öz kaynak oranı gibi metrikler, belirli bir şirketin performansını değerlendirmek için bir referans noktası sağlar. Örneğin, teknoloji sektörünün ortalama büyüme oranı %15 iken, belirli bir teknoloji şirketinin büyüme oranı %5 ise, bu durum şirketin sektör ortalamasının altında performans gösterdiğini gösterir. Bu veriler, çeşitli finansal veri sağlayıcılarından (örneğin, Bloomberg, Refinitiv) elde edilebilir.

Sonuç olarak, sektör analizi, başarılı bir hisse senedi yatırımı için gerekli olan kapsamlı bir değerlendirmenin önemli bir parçasıdır. Sektör trendlerini, rekabet ortamını ve dışsal faktörleri anlamak, yatırımcıların daha bilinçli kararlar almalarına ve risklerini azaltmalarına yardımcı olur. Bu nedenle, temel analiz sürecinde sektör analizine gereken önem verilmelidir.

Rekabetçi Avantaj Analizi

Borsada başarılı bir hisse senedi yatırımı için sadece finansal tabloları incelemek yeterli değildir. Uzun vadeli değer yaratma potansiyeline sahip şirketleri belirlemek için temel analiz yöntemleri arasında yer alan rekabetçi avantaj analizi kritik öneme sahiptir. Bu analiz, bir şirketin rakiplerine karşı uzun süreli olarak sürdürülebilir bir üstünlüğe sahip olup olmadığını belirlemeyi amaçlar. Bu üstünlük, daha yüksek kar marjları, daha hızlı büyüme ve daha istikrarlı gelir akışları şeklinde kendini gösterebilir.

Rekabetçi avantaj, bir şirketin rakiplerine göre daha düşük maliyetlerle üretim yapmasını veya benzersiz bir ürün veya hizmet sunmasını sağlayan faktörlerden kaynaklanır. Bu avantajlar, maliyet avantajı veya farklılaşma avantajı olarak iki ana kategoriye ayrılabilir. Maliyet avantajı, ölçek ekonomileri, verimli üretim süreçleri veya düşük girdi maliyetleri gibi faktörlerden kaynaklanır. Örneğin, Walmart’ın devasa ölçeği ve tedarik zinciri yönetimi, rakiplerine göre daha düşük maliyetlerle mal satmasını sağlar. Bu, daha yüksek kar marjları veya daha düşük fiyatlarla daha fazla satış yapma imkanı sunar. Bir araştırmaya göre, Walmart’ın 2022 yılındaki net gelir marjı %2,1 iken, sektör ortalaması %1,5 civarındaydı. Bu fark, maliyet avantajının gücünü göstermektedir.

Farklılaşma avantajı ise, şirketin rakiplerinden farklılaşmasını sağlayan benzersiz ürün veya hizmet özelliklerini içerir. Bu farklılaşma, marka gücü, patentli teknolojiler, yüksek kalite, benzersiz tasarım veya üstün müşteri hizmeti gibi faktörlerden kaynaklanabilir. Örneğin, Apple’ın güçlü marka imajı ve yenilikçi ürünleri, rakiplerine göre daha yüksek fiyatlarla ürün satmasını sağlar. Apple’ın yüksek kar marjları, bu farklılaşma stratejisinin başarısını göstermektedir. 2022 yılında Apple’ın net gelir marjı %25’in üzerindeydi, bu da sektör ortalamasının oldukça üzerindedir.

Rekabetçi avantaj analizi yaparken, Porter’ın Beş Gücü analizi gibi çerçeveler kullanılabilir. Bu çerçeve, sektördeki rekabet yoğunluğunu, tedarikçilerin pazarlık gücünü, müşterilerin pazarlık gücünü, yeni rakiplerin girme tehlikesini ve ikame ürünlerin tehlikesini değerlendirerek, bir şirketin rekabetçi konumunu analiz etmeyi sağlar. Ayrıca, şirketin SWOT analizi (Güçlü yönler, Zayıf yönler, Fırsatlar, Tehditler) yapılarak, iç ve dış faktörlerin rekabetçi avantaj üzerindeki etkisi değerlendirilebilir. Bu analizler, yatırımcının şirketin uzun vadeli sürdürülebilirliğini ve karlılığını daha iyi anlamasına yardımcı olur.

Sonuç olarak, rekabetçi avantaj analizi, borsada hisse senedi seçerken uzun vadeli yatırım kararları için oldukça önemlidir. Sürdürülebilir bir rekabetçi avantaja sahip şirketler, rakiplerine göre daha yüksek karlılık ve büyüme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle, yatırımcılar, temel analiz yöntemleri arasında rekabetçi avantaj analizine özel önem vermelidirler.

Bu çalışmada, borsada hisse senedi seçerken kullanılan temel analiz yöntemleri kapsamlı bir şekilde incelenmiştir. Çalışma boyunca, finansal tabloların analizi, sektör analizi ve makro ekonomik faktörlerin değerlendirilmesi gibi temel analiz tekniklerinin önemi vurgulanmıştır. Bilanço, gelir tablosu ve nakit akış tablosu gibi temel finansal raporların incelenmesiyle şirketin mali sağlığı, karlılığı ve likiditesi hakkında değerli bilgiler elde edilebileceği gösterilmiştir. Ayrıca, sektör analizi ile şirketin rekabet gücü, pazar payı ve büyüme potansiyeli değerlendirilmiştir.

Makro ekonomik faktörlerin, şirketlerin performansını ve hisse senedi fiyatlarını önemli ölçüde etkilediği belirtilmiştir. Faiz oranları, enflasyon, döviz kuru ve siyasi gelişmeler gibi faktörlerin detaylı bir şekilde analiz edilmesinin, yatırım kararlarının daha bilinçli alınmasına katkı sağladığı vurgulanmıştır. Kâr marjları, öz sermaye karlılığı (ROE), borç/öz sermaye oranı gibi önemli finansal oranların hesaplanması ve yorumlanmasıyla, şirketlerin performanslarının karşılaştırılması ve değerlendirilmesi mümkün hale gelmiştir. Çalışma, temel analiz yöntemlerinin, yatırımcılara şirketler hakkında kapsamlı bir bakış açısı sağladığını ve bilinçli yatırım kararları almalarına yardımcı olduğunu göstermiştir.

Ancak, temel analizin tek başına yeterli olmadığı, teknik analiz gibi diğer yöntemlerle desteklenmesi gerektiği de unutulmamalıdır. Temel analiz, uzun vadeli yatırımlar için daha uygun bir yöntem olarak görülmektedir. Kısa vadeli yatırımlarda ise piyasa dalgalanmalarına hızlı tepki verebilmek için teknik analiz yöntemlerinin de kullanılması tavsiye edilir. Gelecek trendlere baktığımızda, yapay zekâ ve makine öğrenmesi teknolojilerinin temel analiz yöntemlerine entegre edilmesiyle daha otomatik ve verimli analizlerin yapılabileceğini öngörmek mümkündür. Bu teknolojiler, büyük veri setlerinin analizini kolaylaştırarak yatırımcılara daha hızlı ve doğru bilgiler sunabilir.

Sonuç olarak, temel analiz, borsada başarılı bir yatırım stratejisi oluşturmak için olmazsa olmaz bir araçtır. Ancak, sürekli değişen piyasa koşullarında, sürekli öğrenme ve adaptasyonun önemi büyüktür. Yatırımcıların, temel analiz yöntemlerini öğrenmeleri, güncel piyasa verilerini takip etmeleri ve gerektiğinde uzmanlardan destek almaları, başarılı bir yatırım yolculuğu için kritik öneme sahiptir. Sürdürülebilir yatırım kavramının giderek daha fazla önem kazanmasıyla birlikte, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) performanslarının da temel analizde daha fazla dikkate alınması beklenmektedir.

ÖNERİLER

Yatırım

Kripto Para Piyasalarında Hızlı Alım Satım (Scalping) Stratejileri

Volatilitesiyle bilinen kripto para piyasaları, yatırımcılar için hem büyük fırsatlar hem de büyük riskler sunar. Bu dinamik ve tahmin edilemez
Yatırım

Gayrimenkul Yatırımı İçin Stratejiler

Gayrimenkul, yüzyıllardır zenginlik ve güvenlik arayışında olan bireyler ve kurumlar için çekici bir yatırım aracı olmuştur. Somut bir varlık olarak,