Borsada başarılı bir yatırımcı olmak, sadece hisse senetlerinin fiyat hareketlerini takip etmekten çok daha fazlasını gerektirir. Karlı bir yatırım stratejisi geliştirmek için, piyasayı şekillendiren temel ekonomik faktörleri anlamak ve bunları analiz edebilmek son derece önemlidir. Ekonomik veriler, şirketlerin performansını, tüketici güvenini ve genel piyasa eğilimlerini doğrudan etkileyen güçlü göstergelerdir. Bu verilerin doğru yorumlanması, yatırım kararlarınızı optimize etmenizi ve riskleri azaltmanızı sağlar. Örneğin, beklenmedik bir şekilde yüksek enflasyon rakamları, Merkez Bankası’nın faiz oranlarını yükseltmesine yol açabilir ve bu da hisse senedi piyasasında düşüşe neden olabilir. Tersine, güçlü istihdam verileri, tüketici harcamalarında artışa ve dolayısıyla şirket karlarında yükselişe işaret edebilir, piyasada olumlu bir etki yaratabilir.
Ekonomik verilerin kapsamı oldukça geniştir ve makro ekonomik göstergelerden mikro ekonomik analizlere kadar birçok farklı veri setini içerir. Makro düzeyde, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH), enflasyon oranları (TÜFE ve ÜFE), işsizlik oranları, faiz oranları ve tüketici güven endeksi gibi veriler, genel ekonomik durumu ve gelecekteki büyüme potansiyelini yansıtır. Bu veriler, genellikle hükümetler ve uluslararası kuruluşlar tarafından düzenli olarak yayınlanır ve piyasalar tarafından yakından takip edilir. Örneğin, ABD’de her çeyrekte yayınlanan GSYİH verileri, ekonomik büyümenin hızını gösterir ve piyasa beklentilerinin üzerinde bir büyüme, hisse senedi piyasasında yükselişe neden olabilir. Ancak, beklenenden düşük bir GSYİH rakamı, piyasalarda olumsuz bir reaksiyona yol açabilir. 2008 küresel mali krizinde olduğu gibi, beklenmedik ekonomik veriler, piyasalarda büyük dalgalanmalara ve hatta çöküşlere yol açabilir.
Mikro düzeyde ise, belirli sektörlere veya şirketlere özgü veriler, yatırım kararlarını daha da netleştirmek için kullanılabilir. Örneğin, bir otomobil şirketine yatırım yapmadan önce, otomobil satış rakamları, hammadde fiyatları ve sektördeki rekabet durumu gibi faktörleri detaylı olarak incelemek gerekir. Bu veriler, şirketin finansal performansını ve gelecekteki büyüme potansiyelini değerlendirmek için önemli bilgiler sağlar. Aynı şekilde, bir teknoloji şirketine yatırım yapmadan önce, sektördeki yenilikler, tüketici tercihleri ve teknolojik gelişmeler gibi faktörleri göz önünde bulundurmak riski azaltmak açısından kritik önem taşır. Sonuç olarak, başarılı bir yatırım stratejisi, hem makro hem de mikro düzeyde ekonomik verilerin kapsamlı bir analizini gerektirir.
Bu yazıda, borsada yatırım yaparken dikkate alınması gereken en önemli ekonomik verileri detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. Her veri türünün piyasalar üzerindeki etkisini analiz edecek, risk yönetimi stratejileri geliştirirken bu verilerin nasıl kullanılabileceğini gösterecek ve gerçek dünya örnekleriyle bu verilerin önemini vurgulayacağız. Bu bilgiler, yatırım kararlarınızı daha bilinçli almanıza ve uzun vadede daha yüksek getiri elde etmenize yardımcı olacaktır.
Enflasyon ve Faiz Oranları
Borsada başarılı bir yatırım stratejisi geliştirmek için, makro ekonomik göstergeleri anlamak ve yorumlamak son derece önemlidir. Bu göstergelerden iki tanesi, yatırım kararlarını doğrudan etkileyen enflasyon ve faiz oranlarıdır. Bu iki değişken arasındaki ilişki karmaşık olup, birbirlerini etkileyerek piyasalarda dalgalanmalara neden olurlar.
Enflasyon, belirli bir dönemde mal ve hizmetlerin genel fiyat seviyesindeki artıştır. Yüksek enflasyon, satın alma gücünün düşmesine ve tüketici harcamalarının azalmasına yol açar. Bu durum şirketlerin karlılığını olumsuz etkileyebilir ve sonuç olarak borsa performansını düşürebilir. Örneğin, %10’luk bir enflasyon oranı, şirketlerin ürünlerini aynı oranda zam yapmadıkları sürece kar marjlarında düşüşe neden olur. ABD’de 1970’lerin başlarındaki yüksek enflasyon dönemi, borsada önemli düşüşlere ve ekonomik durgunluğa sebep olmuştur. Diğer yandan, düşük ve istikrarlı enflasyon, ekonomik büyüme için sağlıklı bir gösterge olarak kabul edilir.
Faiz oranları ise, borç para vermenin maliyetini belirler. Merkez bankaları, enflasyonu kontrol altında tutmak ve ekonomik büyümeyi dengelemek için faiz oranlarını ayarlarlar. Faiz oranları arttığında, şirketlerin borçlanma maliyetleri yükselir, yatırımlar azalır ve borsa düşüş yaşayabilir. Yüksek faiz oranları, aynı zamanda tahvillerin daha cazip hale gelmesine neden olur, çünkü yatırımcılar daha yüksek getiri elde edebilirler. Bu durum, borsadan sermaye çıkışına ve hisse senedi fiyatlarının düşmesine yol açabilir. Örneğin, 2022 yılında ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz oranlarını hızla artırması, hisse senedi piyasalarında önemli bir düşüşe yol açmıştır.
Enflasyon ve faiz oranları arasında ters bir ilişki vardır. Yüksek enflasyon, genellikle merkez bankalarının faiz oranlarını yükseltmesine neden olur. Bu, enflasyonu kontrol altına almak ve ekonomik istikrarı sağlamak amacıyla yapılır. Ancak, faiz oranlarındaki hızlı artışlar, ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir ve hatta resesyona yol açabilir. Bu nedenle, merkez bankaları enflasyon ve faiz oranları arasında hassas bir denge kurmaya çalışırlar. İdeal senaryo, düşük ve istikrarlı bir enflasyon oranı ile orta düzeyde faiz oranlarının bir arada bulunmasıdır.
Yatırımcılar, enflasyon ve faiz oranlarındaki değişiklikleri yakından takip etmeli ve portföylerini buna göre ayarlamalıdır. Yüksek enflasyon dönemlerinde, enflasyona dayanıklı varlıklara (örneğin emtia, gayrimenkul) yatırım yapmak daha mantıklı olabilir. Yüksek faiz oranları dönemlerinde ise, yüksek getirili tahviller daha cazip hale gelebilir. Ancak, her yatırım kararının riskleri vardır ve yatırım yapmadan önce profesyonel bir finans danışmanıyla görüşmek faydalı olabilir.
Sonuç olarak, enflasyon ve faiz oranları, borsa yatırımlarını önemli ölçüde etkileyen iki kritik ekonomik göstergedir. Bu göstergelerin dinamiklerini anlamak ve bunlara göre strateji geliştirmek, başarılı bir yatırım yolculuğu için şarttır. Yatırımcılar, ekonomik verileri düzenli olarak takip etmeli ve piyasa koşullarına göre portföylerini uyarlamalıdır.
Borsada Yatırım Yaparken Dikkat Edilmesi Gereken Ekonomik Veriler
İşsizlik ve İstihdam Raporları
Borsa yatırımlarında başarı, ekonomik göstergelerin doğru yorumlanmasına bağlıdır. Bu göstergelerden biri de işsizlik ve istihdam raporlarıdır. Bu raporlar, bir ülkenin ekonomik sağlığının önemli bir göstergesi olup, şirketlerin karlılığı, tüketici harcamaları ve dolayısıyla borsa performansı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.
İşsizlik oranı, iş arayan ve iş bulamayan kişilerin iş gücüne oranını ifade eder. Düşük bir işsizlik oranı genellikle güçlü bir ekonomiyi gösterir. Çünkü daha fazla insanın istihdam edilmesi, tüketici harcamalarının artmasına ve şirketlerin daha fazla ürün ve hizmet üretmesine yol açar. Örneğin, ABD’de işsizlik oranının %3’ün altına düşmesi genellikle borsada olumlu bir tepkiye neden olur. Ancak, çok düşük işsizlik oranları da olumsuz sonuçlar doğurabilir. İş gücü kıtlığı, ücretlerin artmasına ve enflasyonun yükselmesine neden olabilir, bu da Merkez Bankalarını faiz oranlarını yükseltmeye ve ekonomik büyümeyi yavaşlatmaya itebilir. 2021 yılında ABD’de yaşanan düşük işsizlik oranının enflasyonist baskılar oluşturduğu gözlemlenmiştir.
İstihdam raporları ise sadece işsizlik oranını değil, aynı zamanda yeni istihdam edilenlerin sayısını, ortalama saatlik kazançları ve işgücü katılım oranını da içerir. Yeni istihdam edilenlerin sayısı, ekonomik büyümenin dinamikliğini gösterirken, ortalama saatlik kazançlar, enflasyon beklentileri ve tüketici harcamaları üzerinde etkilidir. İşgücü katılım oranı ise, iş arayan veya iş bulan nüfusun toplam nüfus içindeki payını gösterir ve ekonominin potansiyel üretim kapasitesi hakkında bilgi verir. Örneğin, yüksek işgücü katılım oranı, daha geniş bir tüketici kitlesini ve dolayısıyla daha güçlü bir talep anlamına gelir.
Bu raporlar, genellikle her ay veya her çeyrekte yayınlanır ve yatırımcılar tarafından yakından takip edilir. Raporlardaki beklenmedik değişiklikler, borsada önemli fiyat dalgalanmalarına neden olabilir. Örneğin, beklenenden daha yüksek bir işsizlik oranı, borsada düşüşe, beklenenden daha yüksek bir istihdam artışı ise yükselişe neden olabilir. Ancak, bu etki her zaman doğrusal değildir ve diğer ekonomik göstergelerle birlikte değerlendirilmelidir. Enflasyon oranı, üretici fiyat endeksi ve gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) gibi diğer verilerle birlikte işsizlik ve istihdam raporları, daha kapsamlı bir ekonomik tablo sunar ve yatırım kararlarını daha bilinçli almaya yardımcı olur.
Sonuç olarak, işsizlik ve istihdam raporları, borsa yatırımcıları için oldukça önemli ekonomik verilerdir. Bu raporları düzenli olarak takip etmek ve verileri doğru bir şekilde yorumlamak, yatırım stratejilerinin oluşturulması ve risklerin yönetimi açısından büyük önem taşır. Ancak, bu verilerin tek başına yatırım kararı almaya yeterli olmadığını, diğer makroekonomik göstergelerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini unutmamak gerekir.
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH)
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH), bir ülkenin belirli bir zaman diliminde (genellikle bir yıl veya bir çeyrek) ürettiği tüm nihai malların ve hizmetlerin piyasa değerinin toplamıdır. Borsada yatırım yaparken, GSYİH verileri ekonomik büyümenin bir göstergesi olarak oldukça önemlidir. Yüksek GSYİH büyümesi genellikle güçlü bir ekonomiyi, artan tüketici harcamalarını ve şirket karlarını işaret ederken, düşük veya negatif GSYİH büyümesi resesyon riskini ve yatırım kayıplarını gösterir.
GSYİH, bir ülkenin ekonomik sağlığını anlamak için kullanılan en önemli ekonomik göstergelerden biridir. Yüksek bir GSYİH, genellikle daha yüksek istihdam, daha yüksek gelirler ve daha iyi yaşam standartları ile ilişkilendirilir. Ancak, GSYİH tek başına yeterli bir ölçüt değildir. Örneğin, GSYİH’daki artış, çevresel hasarın veya eşitsizliğin artmasıyla birlikte gerçekleşebilir. Bu nedenle, GSYİH’ye ek olarak diğer ekonomik göstergelere de bakmak önemlidir.
GSYİH’nin hesaplanması birkaç farklı yöntemle yapılabilir, ancak en yaygın yöntem harcama yöntemidir. Bu yöntem, tüketim harcamaları, yatırımlar, devlet harcamaları ve net ihracat (ihracat eksi ithalat) gibi dört ana bileşenin toplamını kullanır. Örneğin, ABD’nin 2022 yılındaki GSYİH’si yaklaşık 23 trilyon dolardı. Bu rakam, tüketici harcamaları, işletme yatırımları, hükümet harcamaları ve net ihracatın toplamını yansıtır.
Nominal GSYİH, cari fiyatlarla hesaplanan GSYİH’dir ve enflasyonun etkisini içerir. Reel GSYİH ise, enflasyonun etkisi çıkarılarak sabit bir fiyat seviyesinde hesaplanan GSYİH’dir. Reel GSYİH, ekonomik büyümenin daha doğru bir ölçütünü sağlar çünkü sadece üretim miktarındaki değişiklikleri yansıtır. Örneğin, %5’lik nominal GSYİH büyümesi, %3’lük enflasyon varsa, aslında sadece %2’lik reel GSYİH büyümesi anlamına gelebilir.
Borsada yatırım yapanlar için GSYİH verileri oldukça önemlidir. Beklenenin üzerinde bir GSYİH rakamı genellikle piyasalarda olumlu bir tepkiye yol açarken, beklenenin altında bir rakam piyasalarda düşüşlere neden olabilir. Bu nedenle, yatırımcılar GSYİH verilerini dikkatlice takip etmeli ve bu verilerin piyasalar üzerindeki olası etkilerini değerlendirmelidir. Ayrıca, GSYİH büyüme oranındaki değişiklikler, Merkez Bankalarının para politikası kararlarını etkileyebilir. Yüksek GSYİH büyümesi, enflasyonu kontrol altına almak için faiz oranlarının artırılmasına yol açabilirken, düşük GSYİH büyümesi, ekonomik aktiviteyi artırmak için faiz oranlarının düşürülmesine yol açabilir.
Sonuç olarak, GSYİH, bir ülkenin ekonomik performansını değerlendirmek için kullanılan önemli bir ekonomik göstergedir ve borsada yatırım yapanlar için önemli bir takip edilmesi gereken veri noktasıdır. Ancak, GSYİH tek başına bir gösterge olarak yeterli değildir ve diğer ekonomik göstergelerle birlikte değerlendirilmelidir.
Para Politikası ve Merkez Bankası Kararları
Borsada yatırım yaparken, ekonomik göstergelerin piyasalar üzerindeki etkisini anlamak son derece önemlidir. Bu göstergelerden biri de, merkez bankalarının para politikası kararlarıdır. Merkez bankaları, enflasyonu kontrol altında tutmak, istihdamı artırmak ve ekonomik büyümeyi desteklemek gibi temel makro ekonomik hedeflere ulaşmak için çeşitli araçlar kullanırlar. Bu araçlar, faiz oranlarını değiştirmeyi, bankalara likidite sağlamayı veya rezerv gereksinimlerini ayarlamayı içerir.
Faiz oranlarındaki değişiklikler, borsada yatırım yapanlar için en önemli etkenlerden biridir. Merkez bankası faiz oranlarını yükselttiğinde, borçlanma maliyeti artar. Bu durum şirketlerin yatırım yapma isteklerini azaltır ve ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir. Sonuç olarak, şirketlerin karlılık beklentileri düşer ve hisse senedi fiyatları düşüş eğilimine girebilir. Tersine, faiz oranlarında düşüş, borçlanmayı ucuzlaştırır, şirketlerin yatırımlarını artırmasını ve ekonomik büyümeyi hızlandırmasını teşvik eder. Bu da hisse senedi piyasalarında yükselişe neden olabilir. Örneğin, 2008 küresel finansal krizi sonrasında, birçok merkez bankası faiz oranlarını sıfıra yakın seviyelere indirerek ekonomik aktiviteyi canlandırmaya çalışmıştır. Bu durum, hisse senedi piyasalarında önemli bir yükseliş dönemine yol açmıştır.
Likidite sağlama işlemleri de merkez bankalarının önemli bir para politikası aracıdır. Merkez bankaları, bankalara likidite sağlamak için çeşitli yöntemler kullanır. Bunlar arasında, bankalara doğrudan kredi sağlamak veya menkul kıymet alımı yapmak yer alır. Likidite artışı, faiz oranlarını düşürür ve kredi piyasasını canlandırır. Bu da şirketlerin yatırım yapmasını kolaylaştırır ve hisse senedi piyasalarında olumlu bir etki yaratabilir. Örneğin, ABD Merkez Bankası (FED), 2020 yılında COVID-19 pandemisi sırasında büyük miktarda likidite sağlamış ve bu durum, hisse senedi piyasalarının hızlı bir toparlanmasına katkıda bulunmuştur.
Rezerv gereksinimleri, bankaların ne kadar rezerv tutması gerektiğini belirleyen bir başka para politikası aracıdır. Rezerv gereksinimlerinin düşürülmesi, bankaların daha fazla kredi vermesini sağlar ve kredi piyasasını canlandırır. Bu da ekonomik büyümeyi destekler ve hisse senedi piyasalarında olumlu bir etki yaratabilir. Ancak, rezerv gereksinimlerinin artırılması, kredi piyasasını sıkılaştırır ve ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir. Bu durum, hisse senedi piyasalarında düşüşlere neden olabilir.
Sonuç olarak, merkez bankalarının para politikası kararları, borsada yatırım yapanlar için çok önemlidir. Merkez bankası kararlarını yakından takip etmek ve bu kararların piyasalar üzerindeki olası etkilerini anlamak, yatırım kararları verirken önemli bir avantaj sağlayacaktır. Bu nedenle, yatırımcılar, merkez bankalarının açıklamalarını, faiz oranı kararlarını ve diğer para politikası araçlarını dikkatlice takip etmelidir. Ekonomik haber siteleri, finansal haber kanalları ve merkez bankalarının kendi web siteleri, bu konuda güvenilir bilgi kaynaklarıdır. Ancak, piyasa karmaşık ve tahmin edilemez olduğundan, yatırım kararları verirken profesyonel bir finans danışmanından destek almak da faydalı olabilir.
Ham Madde Fiyatları ve Emtia Piyasaları
Borsada başarılı bir yatırım stratejisi geliştirmek için, sadece şirketlerin finansal performansını değil, aynı zamanda makro ekonomik faktörleri de anlamak kritik önem taşır. Bu faktörlerden biri de ham madde fiyatları ve bunların emtia piyasalarındaki dalgalanmalarıdır. Emtia piyasaları, petrol, altın, gümüş, bakır, buğday, mısır gibi çeşitli ham maddelerin alınıp satıldığı global pazarlardır. Bu piyasalardaki fiyat hareketleri, birçok sektörü ve dolayısıyla borsada işlem gören şirketleri doğrudan etkiler.
Örneğin, petrol fiyatlarındaki bir artış, enerji sektöründeki şirketlerin karlılığını olumlu etkilerken, taşımacılık ve üretim maliyetlerini artırarak diğer sektörlerdeki şirketlerin karlılığını olumsuz etkileyebilir. 2022 yılında yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında petrol fiyatlarındaki keskin yükseliş, birçok şirketin maliyetlerini artırmış ve enflasyonun yükselmesine katkıda bulunmuştur. Bu durum, yatırımcıların portföylerini çeşitlendirmelerine ve risklerini yönetmelerine olan ihtiyacı vurgulamıştır. İstatistiklere baktığımızda, Brent petrolünün varil fiyatı savaş öncesinde 80 dolar civarındayken, savaşın hemen ardından 120 doların üzerine çıkmıştır. Bu da petrol şirketlerine büyük karlar sağlarken, diğer birçok sektörün maliyetlerini önemli ölçüde artırmıştır.
Altın ise genellikle güvenli liman varlığı olarak kabul edilir ve ekonomik belirsizlik dönemlerinde talebi artar. Global ekonomik krizler veya jeopolitik riskler arttığında, yatırımcılar genellikle portföylerine altın ekleyerek risklerini azaltmaya çalışırlar. Örneğin, 2008 küresel mali krizi sırasında altın fiyatları önemli ölçüde yükselmiştir. Bununla birlikte, altın fiyatlarını etkileyen faktörler sadece ekonomik durumla sınırlı değildir; takı sektöründeki talep ve merkez bankalarının altın rezervlerindeki değişiklikler de fiyatları etkileyebilir.
Tarım ürünlerinin fiyatları da hava koşulları, hastalıklar, ve küresel iklim değişikliği gibi faktörlerden etkilenir. Kuraklık veya aşırı yağış gibi olumsuz hava koşulları, ürün verimini düşürerek fiyatları yükseltebilir. Bu durum, gıda sektöründeki şirketleri ve gıda tüketimini doğrudan etkiler. Örneğin, 2022 yılında yaşanan kuraklık nedeniyle buğday fiyatlarında önemli bir artış görülmüş ve birçok ülkede gıda enflasyonuna yol açmıştır. Bu nedenle, emtia piyasalarındaki gelişmeleri takip etmek, özellikle gıda ve tarım sektörlerinde yatırım yapanlar için oldukça önemlidir.
Sonuç olarak, ham madde fiyatları ve emtia piyasalarının dinamiklerini anlamak, borsada yatırım yaparken başarılı olmak için oldukça önemlidir. Bu piyasalardaki fiyat dalgalanmaları, birçok sektörü ve şirketi etkileyerek yatırım kararlarını doğrudan etkiler. Yatırımcılar, piyasaları yakından takip ederek, ekonomik verileri analiz ederek ve risklerini çeşitlendirerek, bu dalgalanmalara karşı kendilerini koruyabilirler. Gelişmiş bir analiz ve strateji, emtia piyasalarındaki fırsatlardan faydalanmak ve riskleri minimize etmek için hayati önem taşır.
Bu çalışmada, borsada yatırım yaparken dikkat edilmesi gereken ekonomik veriler ele alındı. Çalışmanın kapsamı dahilinde, makro ve mikro ekonomik göstergelerin piyasa hareketlerini nasıl etkilediği ve yatırım kararlarını nasıl şekillendirdiği detaylı bir şekilde incelendi. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH), enflasyon oranı, faiz oranları, işsizlik oranı ve para politikası gibi makro ekonomik verilerin, yatırımcıların beklentilerini ve piyasa risk algısını doğrudan etkilediği gözlemlenmiştir. Özellikle, beklenmedik bir GSYİH düşüşü veya enflasyondaki ani artışların, piyasalarda önemli dalgalanmalara yol açabileceği vurgulanmıştır.
Mikro ekonomik veriler açısından ise, sektör raporları, şirket bilançoları ve finansal performans göstergelerinin önemi belirtilmiştir. Bu verilerin, bireysel şirketlerin ve sektörlerin performansını değerlendirmek ve yatırım kararlarını optimize etmek için kritik öneme sahip olduğu vurgulanmıştır. Temettü ödemeleri, borçlanma oranları ve kârlılık oranları gibi özel göstergelerin de detaylı analizi, yatırım başarısının artırılmasında etkili rol oynamaktadır. Doğru ve zamanında veri analizi, yatırımcılara risk yönetimi konusunda da önemli avantajlar sağlamaktadır.
Çalışmamız, ekonomik verilerin borsa yatırımlarında sadece birer gösterge değil, aynı zamanda yatırım stratejilerinin temelini oluşturan önemli unsurlar olduğunu ortaya koymuştur. Veri analizinin, teknik analiz ve temel analiz gibi diğer yatırım yöntemleriyle entegre bir şekilde kullanılması, daha başarılı yatırım sonuçlarına ulaşılmasını sağlayacaktır. Ancak, hiçbir ekonomik veri kesin bir tahmin garantisi sunmamaktadır; bu nedenle, yatırım kararları alırken riskin farkında olmak ve diversifikasyon stratejilerini uygulamak son derece önemlidir.
Gelecek trendler açısından bakıldığında, yapay zeka ve büyük veri analitiğinin, ekonomik verilerin analizinde ve yatırım kararlarının otomasyonunda giderek daha fazla kullanılacağı öngörülmektedir. Bu teknolojiler sayesinde, daha hızlı ve daha doğru analizler yapılabilecek ve piyasa fırsatları daha etkin bir şekilde değerlendirilebilecektir. Ancak, bu teknolojilerin etik kullanımı ve potansiyel risklerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Sürdürülebilir yatırım trendinin de artarak devam edeceği ve çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) faktörlerinin yatırım kararlarını giderek daha fazla etkileyeceği tahmin edilmektedir.